Sosyal sigortalar hukukunun temel hedeflerinden biri sosyal riskle karşılaşan bireye veya hak sahiplerine insan onuruna yaraşır bir hayat standardı sunmaktır. Bu hedefin gerçekleştirilmesinde sosyal dayanışma ilkesi önemli bir rol üstlenmekte olup, söz konusu ilke gelirin yeniden dağıtımına ve sosyal adaletin gerçekleştirilmesine hizmet eder. Bu ilkenin uzantısı olarak sigortalı kişiler topluluğunun menfaatine aykırılık oluşturacak şekilde kasten sosyal riskin gerçekleştirilmesi sosyal sigorta edimlerinden mahrum bırakılma sonucunu doğurmaktadır. Yapılan açıklamalar çerçevesinde 5510 sayılı kanunda sigorta edimlerinden mahrumiyet hak sahiplerine özgü olarak 56. maddede düzenlenmiştir. İlgili maddede geçici mahrumiyet nedeni oluşturan hak sahibinin boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşaması hali yer almakta olup, değinilen geçici mahrumiyet durumu öğretide sıklıkla ele alınmış ve değerlendirilmiştir. Bu nedenle çalışmamız, üzerinde fazla durulmayan mutlak mahrumiyet hallerine özgülenmiştir. Mutlak mahrumiyet halleri kendi içerisinde hak sahibinin, sigortalıyı öldürmesi veya sürekli iş göremez hale getirmesi ile ağır bir suç işlemesi ya da ailevi yükümlülüklerini ihlal etmesi sonucu mirasçılıktan çıkarılması olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Mutlak mahrumiyet hallerinin yorumlanması ve tartışmalı durumların tespiti, uygulamada karşılaşılan uyuşmazlıkların değerlendirilmesine hizmet edeceği gibi, karşılaşılabilecek hususların önceden belirlenmesine ve aydınlatılmasına imkân verecektir.
One of the main objectives of social insurance law is to ensure a standard of living worthy of human dignity for individuals or right holders who face social risk. The principle of social solidarity plays an important role in the realisation of this objective, and this principle serves the redistribution of income and the realisation of social justice. As an extension of this principle, the deliberate realisation of social risk contrary to the interests of the insured community results in deprivation of social insurance benefits. In the context of the explanations given, Law no. 5510 regulates the deprivation of insurance benefits in article 56, which is specific to the right holders. This article includes the fact that the right holder is actually living with his/her divorced spouse, which constitutes a reason for temporary deprivation, and this situation of temporary deprivation has often been discussed and evaluated in the doctrine. For this reason, our study specialises in the cases of absolute deprivation, which are not much emphasised. The cases of absolute deprivation are divided into two categories: the death or permanent incapacity of the insured person by the right holder and and the disinheritance of the right holder as a result of the commission of a serious crime or the breach of family obligations. The interpretation of the cases of absolute deprivation and the identification of controversial situations will serve to evaluate the disputes that arise in practice, as well as to anticipate and clarify the problems that may arise.